Egr nedir, ne işe yarar?
Egr
İngilizce egshaust gas recirculation cümlesinin kısaltmasıdır ve anlamı egzoz
gazının yeniden dolaştırılması/kullanılması anlamındadır. Sistemin amacı
egzozdan çıkan gazı tekrar pistona vermektir. Egzozdan çıkan pis duman neden
pistonun içine geri alınır. Sonuçta temiz akaryakıt için uğraşıyoruz ama kendi
atık dumanımızı neden geri yakıtımızla karıştırıyoruz?
Egr sistemini anlamak için önce
pistonun içinde neler olduğunu gözümüzde canlandırmamız lazımdır. Bunu hakkıyla
yapabilmek için de lise yıllarına dönüp biraz basit kimyayı hatırlamak faydalı
olacaktır.
En başından başlayacak olursak
kimyasal reaksiyon nedir diye sormamız gerekir. Kimyasal reaksiyon (veya
kaynağa göre türkçeleştirilmiş adıyla tepkime) birbirinden farklı birden fazla
maddenin kalıcı olarak, moleküler yapısı değişecek şekilde birleşerek bir veya
daha fazla ürün açığa çıkarması olarak tanımlanır. Yeni oluşan ürünler
başlangıç maddelerinden farklıdır ve farklı özellikler gösterir.
Kimyasal reaksiyonun başlaması
için 2 şey gereklidir. Birincisi reaksiyonu yapacak maddeler. İkincisi de
başlangıç için gerekli enerji. Reaksiyonun olması için aynı anda aynı yerde
reaksiyona girecek maddelerin birbirine temas etmesi ve yeterli başlangıç
enerjisine sahip olması gereklidir. Buradan yola çıkarak devam eden
reaksiyonlarda maddelerin birbirine temasının fazlalığı reaksiyonun hızını ve
verimini etkiler diyebiliriz.
Gaz halindeki maddelerde gazların
yapısı gereği maddeler en küçük parçaları olan moleküller düzeyinde olduğundan
genelde reaksiyon daha kolay başlar ve ortam uygunsa devamı aynı kolaylıkla
devam eder.
Ancak reaksiyona giren
maddelerden bir veya bir kaçı sıvı veya katı haldeyse durum farklıdır. Sıvı ve
katılar maddenin en küçük formu olan moleküllerin şekillerini ve veya
yoğunluklarını koruyacak kadar sıkı şekilde bir arada olması ile
oluştuklarından parçacıklar halinde bulunurlar ve bu parçacıkların sadece dış
yüzeyi başka maddelerle temas edebileceği için bu maddelerin reaksiyon hızı her
bir parçacığın toplam yüzey alanı ile doğru orantılıdır.
Soba kullananlar bilir. Büyük
parçalı kömür veya odun hem daha zor tutuşur hem de daha uzun süre yanar. Ancak
küçük parçalar halindeki odun veya kömür hem daha kolay alev alır hem de çok
daha hızlı yanar. Hatta kütük halindeki odunu yakmak için epey uğraşmanız
gerekir ve söndürmek için çokça zamanınız olur ancak talaş havayla iyice
karıştığında patlayabilir bile. İlk yapılan barut çok küçük tanecikli odun
kömüründen ibaretti.
Arabalarımızda kullandığımız
içten yanmalı motorlarda kullandığımız yakıt (benzin, motorin, lpg veya
doğalgaz) pistonun içinde hava ile karışır ve motorun kullandığı ateşleyici
sistem ile reaksiyon başlatılır. Daha önce dediğim gibi gazlarda karışım
sağlamak çok sorun değildir. Ancak motorin ve benzinde pistonun içine giren
damlacığın boyutu önem kazanır. Bu yakıtları gaz haline getirmek mümkündür
ancak gaz haline getirmek için yapılacak uygulama pistonun içinde veya yakıt
aktarım yollarında zamansız bir yanmaya neden olabileceğinden risklidir. Bu
yüzden böyle bir yol tercih edilmez.
Camsil spreylerini düşünelim.
Geneli 2 kademelidir. Sprey ve stream diye yazan kaba püskürtme. Camsil spreyi
yakıtı pistona gönderdiğimiz sistem olsun. Camsil sıvısı yakıt, cam da oksijen.
Kaba püskürtme başlığıyla sıvıyı
cama püskürttüğünüzde çok miktarda sıvı dar bir alana püskürtülür, çok azı cama
tutunur, kalanıysa akar gider. Sprey başlığıyla püskürtme yaptığınızda aynı
miktarda sıvı çok daha küçük tanecikler halinde çok daha geniş bir alana
püskürür. Akıp giden miktar daha azdır ve çok daha fazla sıvı cama tutunup
kalır. Yani daha fazla yakıt oksijenle buluşur ve daha az yakıt oksijeni
göremeden akıp ziyan olur. Küçük damlacıkların daha fazla yüzey alanı
olduğundan oksijenle daha iyi karışır. Daha hızlı ve daha verimli bir yanma
sağlanır.
Aynı motor hacminde karbüratörlü
ve enjeksiyonlu arabadaki yakıt tüketimi ve motor gücü farkı büyük oranda bu
mantığa dayanır. Karbüratörde yanmanın tamamlandığı piston geri çekilirken
oluşan vakum etkisi ile yakıt pistona çekilir ve havayla piston içinde karışır.
Bir içecek kutusundan daha küçük olan pistonun yaratabileceği vakum etkisi
oldukça cılız olduğu için akıt basınçsız olarak pistona gelir ve yanma alanına
damlar. Ancak enjeksiyonlu araçlarda benzin pistona gelmeden önce ikinci bir
pompadan geçer ve basınçla pistonun içine püskürür. Benzin adeta spreyden çıkan
sıvı gibi küçücük damlacıklar halinde pistona girer. Hava da ayrıca doğal
yollarla değil de basınçlı olarak pistona girer ve daha iyi bir karışım
sağlanır. Bu sayede daha iyi karışım daha iyi yanmayı sağlar ve daha iyi yanma
sayesinde aynı miktar benzinden daha fazla enerji açığa çıkabilir.
Bunların egr ile ilişkisi bir
önceki basamak ile başlar. Pistona giren küçük tanecikli benzin veya motorin ne
kadar küçük tanecikli olursa olsun hala sıvı damlacıktır ve her damlacık gibi
içinde oksijenle karşılaşıp yanamayacak bir miktar yakıt bulunur. Eğer yanma
odasının sıcaklığı çok fazlaysa bu oksijenle temas edemeyen yakıt yine de
reaksiyona girer. Reaksiyon oksijensiz olduğundan gerçek anlamda bir yanma
olmaz ve açığa gaz yerine kurum adını verdiğimiz katı tanecikler açığa çıkar.
Mangal kömürü bu yolla yapılır. Odun üzeri kumla kaplandıktan sonra üzerinde
ateş yakılır. Kumun altındaki odun yanacak oksijeni bulamaz ama sıcaklık yeterince
yüksek olduğu için bozulur be kömürleşir.
Bir anlamda yemeği çabuk pişsin diye büyük
ateşe koyarsak nasıl dışı yanar içi pişmezse arabamızın motorundaki pistonun iç
sıcaklığı da gereğinden fazlaysa reaksiyonu başlatması gereken sıcaklık
görevini tam olarak yapamaz ve yanma verimi düşer. Ayrıca oksijenle
karşılaşmayan yakıt bir anlamda kömürleşir ve kurum yapar. Hem çevreyi kirletir
hem de yakıt sisteminiz mahveder.
Örneğin dizel araçlarda pistonun
iç sıcaklığının 500-1600 derece arasında olması istenir. Ancak devamlı yanma
durumunda bu sıcaklık kolaylıkla 3000 dereceyi geçer. Arabanın motor soğutma
sistemi pistonları soğutmaz. Pistonda yanma oldukça açığa çıkan ısının motorun
kalanına zarar vermemesi için motor blokunu soğutur. Pistonları kısmen yağ soğutur
ancak yağı soğutan bir radyatör yoktur ve her şartta yağın soğutma gücü
pistonun içine yetmez. Yağın görevi hareketli parçaların aşırı ısınıp birbirine
kaynamasını engellemektir.
Pistonun içini soğutmak için
1500-2000 derece arasında çalışabilecek, bozulmayacak bozulsa bile yanmayı
olumsuz etkilemeyecek, hatta mümkünse patlamanın gücünü arttıracak, bir gaz
kullanılması lazım. Ayrıca bu gazın piston sıcaklığını gereğinden fazla
düşürmemesi için bir de ısıtarak sisteme verilmesi lazım.
Böyle gazlar var ama gereksiz
yere pahalıdır ve sürekli eklenmeleri gerekir. Atıkları da ayrı bir kirlilik
kaynağıdır. Bunun yerine zaten motordan sürekli çıkan egzoz gazımız vardır. Hem
motorun kendi ürünüdür hem sürekli çıkar hem bedavadır hem de motordan
çıktıktan sonra havanın etkisiyle kendiliğinden soğur. İçindeki katı
parçacıkları süzdükten sonra egzoz gazını tekrar pistonun içine verirseniz
neredeyse bedavaya pistonu soğutabilirsiniz. Üstelik bu gaz hala yeterince
sıcak olduğu için pistonun iç sıcaklığını aşırı düşürme riski de yoktur.
Egrnin ikinci faydasından önce
bir defa daha lise kimyasına dönelim. Kimyasal reaksiyonlar genel anlamda 2
türdür. Açığa enerji verenler ve sürekli enerji alarak devam edenler. Yanma
kimyasal anlamıyla maddenin elektron afinitesi yüksek bir maddeye elektron
vererek yükseltgenmesi demektir. Bu karışık ve çoğumuz için anlam ifade etmeyen
tanımın açıklamasında ısı alan veya veren ayrımı olmadığı için demirin
paslanması gibi demirin elektron kaybettiği ama açığa ısı çıkmayan durumlar da
yanmadır. Ancak bir günlük hayatımızda bu kavramı ısı açığa çıkararak oluşan ve
devam eden reaksiyonlar için kullanırız. Yakıcı genelde oksijendir ancak saf
oksijen nadir ve pahalı olduğu için havadaki oksijen kullanılır. Bu yüzden
yanma yakıtın havayla karışıp ısı açığa çıkarması olarak kabul edilir.
Buraya kadar yanma olayının
tarifi tamamlandı ancak ikinci soru açığa çıkan ısı neye göre belirlenir olarak
sorulmalıdır. Bunun cevabı kimyasal reaksiyon öncesi ve sonrası oluşan
maddelerin kimyasal bağlarının sahip olduğu enerji ile açıklanır.
Yine karışık gelebilir.
Örneklendirelim. Cebinde 50 ve 100 tl olan 2 kişi bir yerde yemek yedikten
sonra dışarı çıktıklarında ceplerinde 25 ve 75 tl kalmışsa yemekleri toplam 50
tle yi açığa çıkarmıştır. Maddelerin de kimyasal bağlarında bu şekilde belli
bir enerji saklıdır ve oluşan ürünlerin bağlarının toplam enerjisi daha az ise
girenler ve çıkanların toplamlarının farkları kadar enerji açığa çıkar.
Ancak ikinci bir unsur daha
vardır. Bu iki arkadaşın yemek yedikleri yerde tatlı bulunmadığı için tatlı
yiyemediklerini düşünün. Normalde restorana bırakacakları hala toplam 100 tl
olduğu halde o parayı orada harcayamayacaklar ve bulabilirlerse başka bir yerde
o parayı kullanacaklardır.
Yeterince başlangıç enerjisi veya
giren maddelerden yoksa işlem yarım kalacaktır. Bu yarım kalma bazen artan
madde olur bazen de daha düşük enerjili başka bir ara ürün oluşur. Genelde her
ikisi aynı anda gerçekleşir.
Olayı daraltıp motor pistonunun
içine bakarsak olayımız yakıt damlacıkları ve havanın oksijeniyle sınırlı olur.
Sıvı yakıt daha önce belirttiğimiz gibi damlacıklar halindedir ve ne yaparsanız
yapın oksijenle temas etmeyen kısımları olacaktır. Piston içi aşırı sıcak
olmasa da karışım her zaman mükemmel olmayabilir. Yakıt+oksijen+ısı dağılımı
pistonun her noktasında eşit olmayabilir ve olmaz da. Bu durumda tam yanamayan
yakıtın bir kısmında ara ürün açığa çıkar.
Kullandığımız yakıtlar genel
anlamda fosil yakıt olarak adlandırılsa da bu kimyasal tanımlama değildir.
Gerçekte bu yakıtlar birer hidrokarbondur. Yani hidrojen ve karbonun bir arada
bulunduğu yakıtlardır. Sondaj, rafineri basamakları ve sonradan bilinçli
yapılan katkılar haricinde yakıtın içinde sadece karbon ve hidrojen bulunur.
Hidrojenin yanma ürünü sudur ve suyun oluşması çok kolay olduğu için hidrojenin
tam yanamamasına bağlı bir yan ürün yoktur ancak konu karbona gelince iş
değişir.
Normalde karbonun tam yanma ürünü
karbondioksit gazıdır. Ancak karbonun karbon dioksit oluşturacak şekilde tam
yanma sağlaması için karbonun önce atomik yapısında bazı uyulmamalar yapması
lazımdır. Bu nedenle karbonun tam yanması için gerekli enerji de fazladır atom
bazında birleşmenin olması için gereken süre de fazladır.
Bu nedenle karbon her zaman tam
yanmaya uğrayıp açığa sadece karbon dioksit çıkarmaz. Yeterince oksijen
bulamayan, yeterli başlangıç ısısına ulaşamayan veya yeterince uzun süre
oksijenle temas edemeyen karbon atomları tam yanma sağlayamaz ve ara ürün olan
karbon monoksit açığa çıkar.
Az önceki örnekte restoranda
istediği tatlıyı bulamadığı için tatlı yemeden ayrılan kişilerin nasıl hala
harcayabilecekleri paraları varsa karbon monoksit tam yanma ürünü olmadığından
karbondioksite dönüşene kadar hala sahip olduğu enerji henüz kullanılamamış
şekilde kalır.
Biraz daha açalım. Karbon ve
oksijenin birleşiminde tam yanma sağlanır hepsi karbon diokside dönüşürse
toplam 100 birim enerji (burada ısı) açığa çıkacak kabul edelim. Benzer şekilde karbon ve oksijen tam yanma
sağlayamaz ve açığa karbon monoksit çıkacak şekilde yanma olursa açığa 30 birim
enerji açığa çıkacağını düşünelim. Bu durumda karbon monoksiti yakıp karbon
monoksite dönüştürdüğünüzde 70 birim daha ısı daha açığa çıkar.
Tam yanmama konusunda örnek
verdiğimiz mangal kömürünü tekrar hatırlarsak konu daha da anlaşılır hale
gelir. Odun havasız ortamda tam yanamaz ve kömürleşir. Olay aslında bir yanma
olmasına rağmen tam yanamayan odun kömürü yani mangal kömürü hala yanabilir bir
üründür. Karbon monoksitte bu şekilde bir yanma ürünü olmasına rağmen tam yanma
sağlanamadığı için hala yanabilecek bir üründür. Üstelik oldukça kalorili yani
ısıl değeri oldukça yüksek bir üründür. Eskiden evlerde kullanılan havagazı
aslında karbon monoksittir. Eski filimlerde insanların havagazıyla intihar
etmeleri aslında karbon monoksit intiharıdır.
Egzoz gazı karbon monoksitçe
oldukça zengindir. Bu durumda aslında tekrar yakarak kullanabileceğimiz bir
yakıtı sokağa atmak yerine egr ile tekrar pistona alarak yanma devam ettirilir
ve hem tasarruf hem de çevre koruma sağlanır.
Özetlersek egr sistemi hem tam
yanmanın sağlanması için gerekli piston sıcaklığını sabit tutar hem de hala
yanabilecek atıkları yanmak üzere yeniden pistona alarak tasarruf sağlar.
Yeni tip motorlarda bir ek fayda
daha vardır. Araçların teknik özelliklerinde sıkıştırma oranı diye bir değer
vardır. 9/1, 13/1 gibi. Bu değer pistonun en açık ve en kapalı halinin
oranıdır. Yani 10/1 diye bir oran gördüğümüzde bu rakam bize pistonun içindeki
yakıt karışımını 10 kat sıkıştırabildiği anlamına gelir.
Yanma reaksiyonunu anlatırken
yakıt ve hava karışımı her zaman tam olmayabilir demiştik. Pistonun her yerinde
eşit miktarda hava ve eşit miktarda yakıt olmayabilir. Hatta olmaz. Ancak ne
kadar iyi karıştırılırsa o kadar iyi olur.
Olaya başka yönden bakarsak daha
küçük hacimde bir yerde uygun karışım sağlamak büyük hacme göre daha kolaydır.
Bu durumda piston yanma için ne kadar sıkışırsa hacim o kadar azalacağı için
verimi arttıran bir diğer unsur olarak sıkıştırma oranı karşımıza çıkar.
Sıkıştırma oranı arttıkça
karşımıza bir sorun daha çıkar. Dışarıdan etki eden hiçbir ısı kaynağı veya
benzeri etken olmasa da kapalı bir sistemde hacim azaldığında iç sıcaklık
artar. Mantığı basittir. 10 litre hacimde toplam 10 kalorilik ısı varsa aslında
1 kal/litre ısı vardır. Ama kapalı sistemde herhangi bir kaçak olmadan hacim
azaltılırsa toplam kalori sabit kalır ama hacim azaldığı için birim hacimdeki
ısı miktarı artar. Az önceki örnekteki 10 litre 1 litreye indirilirse ısı 10
kaloride sabit kalacağı için iç ısı miktarı 10 kal/litreye çıkar. Tam 10 kat
artar.
Piston sıkışırken de bu durum
gerçekleşir. Piston sıkıştıkça ısı artar. Dizel arabaların ateşleyici olarak
buji kullanmamalarının nedeni budur. Motorin elektrikle patlatması zor ve
verimsiz bir yakıt olduğundan sıkıştırarak patlatılır.
Ancak benzinli ve lpg’li
araçlarda ateşleme daha hassastır ve belli bir anda elektrikle yapılır. Sıkışma
nedeniyle zamanından önce patlama olursa hem verim kaybı olur hem de vuruntu
denen bir olay olur ve motorun ömrü çeyreğine iner. İlk yapılan benzinli
arabalarda sıkıştırma oranı 3-4 civarıdır ve buna rağmen vuruntu nedeniyle
motorların ömrü birkaç on bin kilometreyle sınırlıdır. O yıllarda motorlu araç
kullanımı az olduğu için çok sıkıntı yoktur ancak 1900lerin başında motorlu
araç sayısı artınca sorun hissedilir hale gelir. Hatta 1. Dünya savaşından
sonra motorlu araç kullanımı patlama yapınca bir çözüm gerekir ve benzinin
sıkışmasını kolaylaştırmak için içine tetrametil kurşun katılır. Kurşunlu
benzin kavramı budur. Kurşunun sıkıntıları anlaşılınca aynı krom, bakır hatta
gümüş bileşikleri kullanılır ve kurşunsuz benzin devri başlar ancak bu maddeler
hala kurşundan daha zayıf olduğu için çok büyük sıkıştırma oranları elde
edilemedi. Ancak 1990ların sonundan itibaren metal bileşikleri yerine sentetik
organik bileşikler kullanıma girdi ve kurşundan daha iyi sıkıştırıcılar
yapılabildi. Bu sayede daha yüksek saflıkta ve patlama gücünde benzinler
piyasaya çıkabildi. 100 oktan benzin 1920lerde yapılabiliyordu ancak yeterli
sıkıştırmayı sağlayacak maddeler ancak 2000lere doğru kullanıma girebildiği
için 97, 98, 100 oktan gibi performans yakıtları piyasaya sürülebildi. Benzer
şekilde kompresörlü motor 1930larda yapılmıştı ama uygun benzin ancak 1990larda
piyasaya sürülebildiğinden kompresörlü benzinli motorlarda ancak o yıllarda
piyasaya çıkabildi.
Yakıta katılan sıkıştırıcı
miktarı egr kullanımı ile azalmıştır çünkü egr sayesinde pistona giren egzoz
gazları bizzat sıkıştırıcı görevi görür. Karbon monoksiti sıkıştırmayla
patlatmak zordur çünkü karbon monoksitteki karbonun karbon diokside dönüşmesi
için geçirmesi gereken iç değişiklik yavaş gerçekleştiği için basınçla patlaması
daha zordur. Bu nedenle piston sıkışırken oluşan fazla ısıyı emer ve benzinin
erken patlamasını önler.
Dolayısıyla egr ek olarak yüksek
sıkıştırma oranlı yeni kuşak araçlarda yakıttan daha fazla yararlanmanızı
sağlar.
Egr iptal edilirse ne olur?
Bu yıla ait son model bir araba
aldığınızda aslında son teknolojiyi alıyor olmayabilirsiniz. Örneğin 2007
öncesi 75 bglik transit connectlerde kullanılan tddi kodlu endura dizel motorun
patent tarihi 1984tü. Motor büyük ihtimalle 1970lerin teknolojisiyle geliştirilmişti.
Bildiğim kadarıyla motorin pistona 5-10 bar bir basınçla püskürtülüyordu. Daha
sonra yapılan eklemlerle motor euro 3 standardına getirilip 30-50 bar civarı
bir püskürtme sağlanmış. Artık pek çok yerde yasal mecburiyet olduğu için de
egr sisteme eklenmiş. Böyle bir araçta egrnin varlığı fayda eder ancak yokluğu
çok büyük bir değişiklik yapmaz çünkü sistem zaten çok verimli değildir ve egr
genellikle sisteme sonradan monte edilmiştir. Her ne kadar bir fabrika eseri
olsa da iş sonuçta sonradan modifikasyon olduğundan egr olmasa da olur. Hatta
daha önce bahsettiğimiz üzere piston içindeki gaz miktarı artacağı için
pistonun sıkışması zaman alır. Egr iptali ile bu sıkışma zamanı kısalır. Araç
daha atak gibi görünür. Ancak verim düştüğü için yakıt biraz artar ve piston
içi soğutma olmadığından yüksek devirlerde çok kurumlu bir egzoz gazı çıkar.
Bazı durumlarda araç egzoz muayeneden geçemez. 2006 model 75 bg transit connect
tddi vardı ve egr arıza yapınca iptal ettik. Birebir egrli ve egrsiz aracı
gözleme şansım oldu.
Ancak euro4 ve euro5 motorlarda
durum çok farklıdır. Euro4 motorlar motorini pistona 300-700 bar arası bir
basınçla püskürtür. Euro5lerde 2000-4000 bar arasıdır. Bu kadar ince tanecikli
ve yüksek sıkıştırma oranlı motorlarda egr olmazsa. Yakıtın büyük kısmı
yanmadan kömürleşir, karbon monoksitin sıkıştırma desteği ortadan kalktığı için
vuruntu başlar ve yanma verimi azalacağından yakıt tüketimi artar. Pistonun
içindeki gaz basıncı azalacağından daha hızlı sıkışır ve patlama süresi kısalır
bu nedenle araç daha bir seriymiş gibi olur. Daha iyi hızlanır ancak aslında bu
sadece bir kandırmacadır. 1 litre yakıtla 10 saniyede hızlanıyorsanız bu
rakamlar 4 litre yakıtla 6 saniyede hızlanma şeklinde olur. Ayrıca bu düz yolda
olan hızlanmadır. Yokuş yukarı motor elindeki yakıtla yeterli enerjiyi
üretemediği için ergsiz motor yokuş yukarı ciddi güç kaybına uğrar. Ucuz
modifiyeciler genelde bu sorunu yazılım değiştirerek çözmeye çalışır ancak bu
çözüm yakıt tüketiminin artmasından başka bir işe yaramaz.
Motorun bütününde bir
modifikasyonun yapıldığı profesyonel uyarlamalar ve 1990lardan öncesine ait bir
teknolojiyle geliştirilmiş motorlar hariç egrnin iptali kendi bacağını
bıçaklamaktan başka bir şey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder